İSTANBUL SÖZLEŞMESİ VE SAPKINLIKLAR
TALAT YAVUZ
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ VE SAPKINLIKLAR
Aile yapımızı hedef alan yıkıcı faaliyetler durmak bilmeksizin devam ediyor. Son beş yıldır olduğu gibi, bu yıl da 30 Haziran günü, ortalama bir ailenin anne, baba ve çocuklarıyla birlikte izleyemeyeceği görüntüler, pankartlar ekranlara yansıdı. Onur yürüyüşü adı verilen yıkım ekibi ve destekçileri görevlerini yerine getirmek için ellerinden geleni yaptılar.
Diğer taraftan, TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu bünyesinde oluşturulan İstanbul Sözleşmesi'nin Etkin Uygulanması ve İzlenmesi Alt Komisyonu, AK Parti Kayseri Milletvekili Hülya Nergis başkanlığında toplandı. Komisyondan basına yansıyan bilgiler gösteriyor ki bu komisyon ısrarla İstanbul Sözleşmesi etrafında yapılan tartışmalara kulak tıkamış ve kasıtlı bir şekilde bu faaliyetlerin, kadına şiddetin önlenmesi çalışması olarak alıyor. Aslında amaçlananın bu olmadığını gayet güzel biliyorlar.
Bu iki süreç birbirini tamamlıyor, destekliyor, cesaretlendiriyor ve toplumu geriyor. Neden onur yürüyüşü? Yaptıklarının toplum nezdinde, onursuz bir iş olarak algılandığının farkında oldukları için mi bu ismi koydular? Bunlara destek olan siyasilerin söylediklerine bakar mısınız?
CHP Parti Meclisi Üyesi Gökçe Gökçen: "Bizler, hak, hukuk ve adalet için mücadele ederken hiçbir kesimi bunun dışında tutmuyoruz. Herkesin temel haklardan yararlanabilmesi için öncelikle ayrımcılığa uğrayan gruplarla dayanışma içinde olma gerekliliğinin farkındayız. Bu nedenle LGBTİ+ların yanındayız, yanında olmaya devam edeceğiz. Gelecek yıllarda Onur Haftası’nda birlikte yürüyeceğiz." diyor ve CHP'li belediyelerin birçoğu Twitter'dan LGBTİ+lara destek paylaşımları yapıyor.
Sergilenen çirkin görüntüler, hedeflenen aile yapımız ve yapılanların ne kadar vahim işler olduğu yeteri kadar işlendi. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın, Onur Yürüyüşü için söylediği, ''Söz konusu propagandanın, özgürlük, onur gibi kavramlarla servis edilmesi algı operasyonudur. Anne olmayı devreden çıkaran bir kadın ve baba olmayı devreden çıkaran bir erkek tasavvuru, fıtrata, yaradılışa aykırı bir sapkınlıktır'' demesi, Cuma günü vaaz ve hutbenin bu konuya ayrılması artık tepki aşamasından başka bir aşamaya geçilmesi gerektiğini ifade ediyor.
Burada asıl dikkat çekilmesi gereken iki husus var: Birincisi CHP’nin, toplum ve aile yapımızı temelden sarsacak bu tip faaliyetlere, hak, hukuk, özgürlük gibi kavramlarla sahip çıkmasıdır. İkincisi ise Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ile ilgili verilen bu kadar tepki ve yaşanan bu kadar tedirginliğin nasıl görmezden gelindiğidir. Bu kadar duyarsızlık, egemen devlet değil miyiz tartışmasını beraberinde getirir. Çıkalım şu İstanbul Sözleşmesi’nden. Birçok Avrupa ülkesinde bile uzun tartışmalara sebep olmuş bir anlaşma nasıl oluyor da bizde bütün partilerin mutabakatı ile kabul ediliyor? Bilmediğimiz ne var, merak ediyorum? Bu gaflet nedendir?
Ülkemiz siyasetinde son yıllarda yaşanan gelişmeleri, tarafsız bir gözlemci olarak değerlendirelim. Bir kesim, seçmenini istediği gibi yönlendirerek stratejik bir silah gibi kullanabiliyor. Her evden bir kişi, şu partinin barajı geçmesi için bu partiye oy verecek diyor ve tam sonuç alıyor. Şu iki parti ittifakın içinde olacak ancak dışarıda görünecek diyor ve tam sonuç alıyor. Yani tabandan tavana, tavandan tabana tam bir iletişim var ve sonuç alıyor.
Şimdi dönelim diğer tarafa, aylardır İstanbul Sözleşmesi, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve ETCEP gibi hususlarda yazılmadık husus, konuşulmadık ayrıntı kalmadı. Ne oldu peki? Komisyon toplandı, kulaklarını topluma tıkadı ve kadına şiddeti önlemek için ihtisas mahkemeleri kurmayı tartıştı.
Yıkım ekibi o kadar yol aldı ki artık normal tepkilerle bu tehlikeyi savuşturma şansımız kalmadı. Aklımızı başımıza alıp, bir yandan ciddi kanuni düzenlemeler yapmalıyız diğer yandan da bilinç düzeyini artırmak, gençlerimizi sapkınlıklardan korumak için adımlar atmalıyız. Okullarımıza, Ailemiz ve Değerlerimiz Dersi koymalıyız. Bu sapkınlar hastaysa, sokağa çıkıp bağıracağına hastaneye gitsinler. Midesi ağrıyanların, başı dönenlerin sokağa çıkıp yürüdüğünü hiç görmedik. Yok, eğer dertleri toplumu ve aile yapımızı bozmak, bizi tarih sahnesinden silmekse, o zaman dur deme vaktidir.
Geldiğimiz aşamayı, SEKAM Başkanı, Prof. Dr. Burhanettin CAN: “Kanunların ayrıntılarına neler tuzaklanıyor bilemiyoruz. Yarın bütün kurumlar, çalışanlarının yüzde şu kadarını LGBTİ kontenjanı olarak ayırmak zorunda kalırsa şaşırmayın.” diyerek çarpıcı bir örnekle açıklıyor.
Eğer başarısız olurda şu anki gidişatı tersine çeviremez ve toplumu harekete geçiremezsek, henüz hayat tecrübesi olmayan gençlerimizin bilinçaltına, her türlü sapkınlığın normal olduğunu; kendi paramızla, kendi okullarımızla yani kendi imkânlarımızla işlemiş olacağız ve Allah korusun, ailemizden, evimizden vurulmuş olacağız. En acı olan da son siyasi gelişmeler gösteriyor ki bu yıkım ekibini destekleyen siyasi partiler, toplumun yeni umudu haline gelmiş. Tarih gösteriyor ki bu gidişatla başımıza iş alacağız, yol yakınken aklımızı başımıza alalım.
Talat YAVUZ
Eğitim Bir Sen İstanbul 4 Nolu Şube Başkanı
yavuztlt@hotmail.com
www.twitter.com/talatyavuz29
www.facebook.com/yavuztlt
