İstanbul 4 Şubesi

Yeni Eğitim Süreci

 

Başbakanlık Eğitim Müşaviri Muhterem Kurt, Türkiye’de izlenen eğitim politikalarında, eğitim sisteminin bütüncül olarak ele alınmamasından dolayı soruna kesin ve kalıcı çözümler bulunamadığını ifade ederek, şunları söyledi: “Buradaki asıl sorun,  milli bir eğitim felsefesinin olmayışıdır. Sonuçlarının ne getireceği iyi hesap edilmeden, aceleci bir tavırla, yetersiz bir planlama ile uygulanan ve sık sık değiştirilen bu öngörüsüz politikalar, yapboz tahtasına dönen bir eğitim sistemini beraberine getirmiştir. Avrupa’da bakan değişse de eğitim sistemi değişmez. Milli Eğitim Bakanlığı değil, Milli Öğretim Bakanlığı desek yeridir. Nasıl bir öğrenci yetiştireceğimize karar vermemiz gerekmektedir.”

Mevcut eğitim sistemine yönelik eleştirilerine devam eden Kurt, “Sınava dönük bir hazırlık var. Dershane sonuca odaklıdır. Eğitime bakış açımız sağlıklı değil. Bugün her fakülteden mezun mevcut öğretmenlerimiz var. Sınav sistemi diye bir duvar var. Dershaneler buraya sığışmıştır. 97 fakülteye 2012 yılında 70 bin öğrenci alındı. Öğretim elemanı başına 45 öğrenci düşüyor. Toplam 300 bin kişi mezun olmayı bekliyor. 300 bini de mezun olmuş bekliyor. Senede ortalama 40 bin civarında atama yapıyoruz. İstihdam imkânı yok” şeklinde konuştu.

Mevcut öğrenci profiline de değinen Kurt, şöyle devam etti: “Bugün okullar, okula niçin geldiğini bilmeyen, okulu boş bir zaman geçirme yeri olarak gören ve hiçbir gayret göstermeden sınıf geçen öğrencilerle doludur. Öğrenci, okulu, yaşamının hiçbir alanında etkin görmediğinden ciddiye almamaktadır. Öğrenciler üzerinde yapılan bir araştırmada yüzde 62’sinin öğrenmeye istekli olmadıkları görülmüştür. Okula verilen değerin kaybolmasıyla birlikte öğrenciler arasında büyük bir disiplin sorunu yaşanmaktadır. Öğrencilerin büyük bir bölümü, kurumsal olarak okula ve özelde öğretmene olan saygısını yitirmiştir. Öğretmenlerin yüzde 53’ü sınıf hâkimiyetini ve diplini sağlamada zorlandığını belirtmiştir.”

“Uygulamaya konulan müfredat, öğrenciyi aktif kılması ve farklı eğitsel yöntemler kullanarak öğretmesi bakımından ideal olsa da eğitimin temel bileşenlerinden bağımsız kurgulanmasından kaynaklanan uygulama sorunlarıyla karşı karşıyadır” diyen Kurt, “Devlet okullarının kalabalık sınıflarında uygulama zorluğu yaşayan program, özel okulları bir adım öne geçirmiştir. Müfredatın asıl eleştirilmesi gereken yönü eğitim değil, öğretim temelli olmasıdır. Mevcut müfredat içerik yönünden çok yoğundur. Öğrencilere aşırı bilgi yüklemesi yapmaktadır. 9. sınıf Matematik Kitabı 1150 sahife, 3 ciltten oluşuyor. Böyle bir mantıkla kitap hazırlanırsa, sonuçları vahim olur” ifadelerini kullandı.

Sınav sistemiyle ilgili değerlendirmelerde de bulunan Kurt, “Bugün eğitim sisteminin en büyük sorunu adil ve eşit olmayan sınav sistemidir. Ortaöğretim ve yükseköğretime geçişin tek adresi olan sınavlar, sınava odaklı bir eğitim anlayışını beraberinde getirmiştir. Okul kültürüyle hiç ilgisi olmayan, değerlendirmeye değil, sıralamaya yönelik sınavlar öğrencileri adeta yarış atına çevirmiştir. Ülkemizdeki gelir dağılımının da başarı ve başarısızlık üzerindeki etkileri vardır. Yapılan araştırmalarda aynı il içinde bile SBS puanı okul ortalamasının en düşük olanla en yüksek olan arasında 15 kat fark olduğunu göstermiştir. Türkiye genelinde öğrenci bazında yüzde 3’ü oluşturan özel okullar, 2012 SBS sıralamasında 15.002 olan fen liseleri kontenjanının 3,956’sını doldurmuşlardır. Özel okulların yüzde 12’si, devlet okullarının yüzde 05’i fen liselerine girebilmiştir. Devlet okullarındaki başarısızlık ve okullar arasındaki eğitime erişim eşitsizliği veli ve öğrenci gözünde devlet okullarının cazibesini yitirmesine sebep olmuştur. Öğrencileri ve ailelerini dershanelere yöneltmiştir” diye konuştu.

Ortaöğretime geçişte “öğrenciyi okul içinde tüm yönleriyle değerlendirecek ve ortaöğretim kurumlarına eşit ve adil bir geçiş sağlayacak sistem” getirileceğini kaydeden Kurt, ülkemizde 79 ayrı program uygulayan, birçoğu geçerliliğini yitirmiş 24 çeşit diploma veren lise bulunduğunu dile getirerek, “Lise türleri azaltılarak öğrencileri otantik ve çok yönlü değerlendirecek bir sistem kurulmadıkça, bu patolojik durumun üstesinden gelinemeyeceği bir gerçektir. Bugüne kadar yapılan araştırmalar göstermiştir ki, öğrencinin başarısında kendisi dışında iki önemli etken vardır. Bunlardan biri, çevresel faktör olarak okul, diğeri ise sosyo-ekonomik yapı olarak ailedir” dedi.

Toplantı, katılımcıların yönelttikleri soru ve eleştirilere cevap verilmesinin ardından sona erdi.